8 Şubat 2011 Salı

Azer Nafisi, Tahran'da Lolita Okumak, Çeviren: Mefkure Bayatlı, Istanbul: Agora Kitaplığı, 2003

"İslam sadece başörtüsünden mi ibaret?" Bu soruyu İlhan Selçuk, türban sorununu gündemden düşürmeyen AKP'ye yöneltir. Boğazımıza kadar gömüldüğümüz faizler ne olcaktı? İlhan Selçuk sorusunda gizli bir varsayım vardır tabi ki: AKP türbanı İslama uyma adına üniversitelerde serbest kılmak istemektedir. Bu varsayımın yanlışlığı bir tarafa, soru yine de önemli bir sorudur... Aynı soruyu İran ve Suudi Arabistan gibi otoriter dini rejimlerin hükmettiği ülkelerde devlet zoruyla, ve diğer İslami ülkelerde ya baba, ya ağabey ya da koca zoruyla başlarını örten binlerce kadın için bizde sorabiliriz. Benzer bir soru İslam dünyasında seküler otoriter modernleştiricilere de yöneltilebilir. Modernleşme sadece kadınların giyim kuşamı ile mi alakalıdır. Gerçekten ilginç... 200 küsür yıllık Batı ile karşılaşmamızın tarihinde Batı'dan neyi ne kadar almalıyız sorusunun merkezinde kadın giyimi nasıl olmalıdır sorunsalı yer almış. Atatürk'ten Rıza Şah'a modernleşmeciler, onların muhafazakar rakipleri arasındaki mücadelenin en birincil mağduru kadının giyim kuşamı olmuş. İslam dünyasında modernleşme sürecinde neden kadının giyim ve kuşamı tamamen bir erkek oyunu olan siyasete bu derece malzeme olmuş?

Kitabı okurken girdiğim zihinsel depresyon bu ve benzeri soruları çağrıştırdı bende... İran sözkonusu olunca zihnim tabi ki daha çok gerçek İslam'ın ne olduğu sorusu üzerinde döndü dolaştı. Zihinsel depresyondan bahsediyorum. 'Tahran'da Lolita Okumak'ı okurken, kendinizi İran'da kadınların yerlerine koyuyorsunuz. Ve her yerine koymada bunalıyorsunuz. Düşünün ki sokak ortasında yüksek sesle güldünüz. Hemen etrafa bakıp etrafta devrim muhafızlarından veya basicilerden birisi var mı diye kontrol edersiniz. Zira onlardan birisi yakalarsa sizi, çocuk azarlar gibi azarlaması son derece muhtemel... Sebep ise, gülüşünüzle etraftaki erkeklerin cinsel iştahlarını artırma ihtimalinizin olması. Rejim oradadır ve en basit bir kadın hareketiyle dahi cinselliği artan ve bu cinselliği kontrol edemeyen iradesiz canlılar olan erkekleri korumak için vardır. Rejim İranlı kadın için yoktur orada. İranlı kadın durdurulması, kontrol edilmesi gereken bir muzır canlıdır. Bu yüzden kadın başını kapamalı, makyaj yapmamalı, sokakta davranışlarına dikkat etmeli, vs.vs. Azer Nafisi'nin aktardığı onlarca anekdot rejimin bunları nasıl hayata geçirdiğini anlatıyor. Bu anekdotların kimileri kendine ait, kimileri öğrencilerine...

Azer Nafisi ingiliz edebiyatı profesörü... Amerika'da doktorasını alır ve Tahran'a döner. Döndüğü yıl devrim olur ve bütün hayatı değişir. Bir dönem başörtüsü takmayı reddettiği için çalışmaz. Daha sonra pragmatizm ağır basar ve üniversiteye döner. Tekrar üniversiteden ayrılır. Bu seferki ayrılığında farklı bir şey dener. Üniversite'den tanıdığı ingiliz edebiyatı okumaya meraklı 6-7 İranlı kızla bir okuma grubu oluşturur. Okuma parçalarını Batı klasiklerinden seçerler. Jane Austen okurlar.. Kitabın ismi de okudukları bir kitap'tan esinlenmiştir. Vladimir Nobokov'un 'Lolita'sından... Bu grup her Perşembe akşamı Azer Nefisi'nin evinde buluşur ve bir önceki hafta okuduklarını tartışırlar. Tartıştıkları okuduklarının içeriğinden daha çok okuyucuda çağrıştırdıklarıdır. Mesela, romanda anlatılanlarda kendilerini görüyorlar mı? Romandaki hangi kişi gerçek hayatta kime benziyor?

Sert bakışlı, kara giysili bir yabancı gelip hayallerini çalmıştır. Kendi imajında bir İran yaratmış ve Azer Nafisi ve kızlarının hayatlarına kendi doğru bildiği hayatı empoze etmiştir. Azer Nefisi ve kızları işte bu acı gerçekten romanların hayal dünyasına kaçarlar. Konuştukça, okudukça, tartıştıkça gerçek hayatlarını romanda görmeye başlarlar. Kendileri masum Lolita olur...O sert bakışlı, kara giysili adam ise Humbert'leri... Annelerinin ölümüne göz yummuş, onları yıllarca yanı başında sadece kendisi için alıkoymuş, o süre için kendi iradelerinin rağmına ırzlarına geçmiş Humbert'leri.

İran'a dair okuduğum onlarca biyoğrafi, günlük ve hatıra yazarı arasında, Azer Nefisi İslami rejimden tartışmasız en çok nefret edeni... Bu ise beraberinde bir kuşkuyu getiriyor... Bu kadar nefretle dolu bir insandan yazdıklarında ne kadar objektif olmasını bekleyebilirsiniz. Yalan yanlış uydurmalar yaptığını iddia etmiyorum. Azer Nefisi başka herhangi bir günlük, hatıra veya biyografide anlatılmamış yeni bir şeyi anlatmıyor. Bilakis aynı şeyleri anlatıyor.. İki nokta da diğerlerinden ayrılıyor.. Birincisi bahsettiğim nefret... Yaşananlarla romanlar arasında kurduğu benzerlikler ve yorumlarda inanılması güç büyüklükte bir nefreti hissediyorsunuz. İkincisi ise Azer Nefisi sadece kadın olarak yaşamın zorluklarına değinip geri kalan ne varsa unutuyor... Böylece İran'da güzel bir şey olabileceğine dair bütün beklentilerinizi yıkıp atıyor. Neticede bir ülke bu kadar kötü olabilir mi gerçekten diye sormadan edemiyorsunuz. Halbuki diğer yazarlar İran'la alakalı aynı şeylerden bahsederken güzel taraflarını da unutmuyor. İnsanların inanılmaz misafirperverliği, candanlığı, yardımseverliği. Daha akademik kitaplar İran'daki rejiminde İran'a olumlu şeyler getirdiğinden de bahsediyor. İran'daki dini rejimde de yolsuzluklar diz boyu... Rejimin sahipleri lüks içerisinde yaşarken fakirlik içinde yaşayanlar var. Azer Nefisi'nin en çarpıcı şekilde ortaya koyduğu kadınların giyim kuşamı konusundaki kurallar... liste uzatılabilir... ama öte yandan bu rejimin bile getirdiği güzel şeylerde var. Örneğin kızların okuma yazma oranını artırma ve kadınları iş dünyasında istihdam etme açısından inanılmaz bir gelişme sağladı rejim... bütün yolsuzluklara rağmen rejimin yönettiği inanılmaz büyük çaplarda yardım ağları İran'ı kaplıyor. Gerçek hayat siyah ve beyaz kategorilerine indirgenemez. Azer Nefisi İran'ı tamamen siyah göstererek beyaz, veya beyaz bulaşarak grileşmiş yerleri unutturarak oldukça çarpıtılmış bir İran resmi çiziyor bize.

Burada not etmeden geçemeyeceğim. Hamid Dabashi'nin 'İran: Ketlenmiş Halk' kitabında Azer Nefisi'ye yönettiği eleştiriler yenilir yutulur cinsten değil... Buna göre Azer Nefisi, Amerika'nın ortadoğu politikasının mimarlarından yeni-muhafazakar Paul Wolfowitz'in asistanı ve oryentalismin yaşayan dinazoru Bernard Lewis'in allayıp pulladığı, kitabının yayınına destek verdiği birisi... Dabashi'nin iddiası o ki, Nefisi kitabı, Amerika'nın İran'a saldırı hazırlığı yaptığı bir dönemde kamuoyunu böyle bir saldırıya sempatik hale getirmenin bir parçası olarak kaleme alındı.

Azer Nefisi'nin İranlı kadınların ne kadarını temsil ettiği sorulabilir. Şurası bir gerçek ki, İran'da Azer Nefisi gibi hissetmeyen, düşünmeyen kadınlar da var... Muhtemelen Azer Nefisi gibilerinden çok daha fazla... Fakat bu neyi değiştirir? Netice de azınlık veya değil, İran'da bir grup kadına tercüman olmuş Nefisi... Bu eleştiriler gözönüne alınıp okunmalı 'Tahran'da Lolita Okumak.'

'İran'da kadın olmak' ne demek... Nasıl bir yaşamdır? Nasıl bir histir? Bu yaşam hakkında bir fikre sahip olmak ve bu hissi biraz olsun tadabilmek için Azer Nefisi'yi okumak şart...

1 yorum:

  1. Merhaba kitabı hiçbir yerde bulamıyorum satmak ister misiniz?

    YanıtlaSil