Son 200 yıldır içinden geçtiğimiz dönüşüm nedir? Buna çoğunlukla Batılılaşma veya çağdaşlaşma dedik. Batı'nın kurumları, felsefeleri, dine bakışları, vs., neticede çağdaş olanı temsil ettiği için ikisi arasında da pek bir fark görmedik. Dolayısıyla bir çoğumuz Edward Said'in tabiriyle 'Şarkiyatçı veya oryentalist' olduk. Gönüllü bir şarkiyatçılıktı bizimkisi... Dünyanın farklı bölgelerinde olduğu gibi sömürgeleşmenin ürünü değildi bizimkisi. Samimiyetle Batı'nın üstünlüğüne inandık. Samimiyetle onlar gibi olmaya çalıştık. Dolayısıyla son 200 yıldır geçirdiğimiz dönüşümü işte bu samimi gayretle açıkladık. Mustafa Reşit Paşa'dan Mustafa Kemal Paşa'ya uzanan bir silsile devlet adamımızı bu ön varsayımla anlamaya gayret ettik.
Hikaye, Batılılaşmaya veya çağdaşlaşmaya çalışmak gibi çok büyük bir dönüşümü içerince, doğal olarak içerisinde bazı çelişkiler de barındırdı. O zaman çelişkilerin kaynağı ya gericilikle suçlandı ya da Batı'yı tam olarak kavrayamamakla... Bir de Türkiye'nin kendine has koşulları eklenince, Türkiye büyük hikayeler için bir çok çelişki barındıran içinden çıkılmaz bir örnek haline geldi. Bu çelişkilerin önemli bir kısmı ifade edildiği gibi hikayenin büyüklüğünden kaynaklanıyordu.
Metin Heper Türkiye'de Devlet Geleneği kitabında işte tam olarak bu noktada ayrılıyor. Çağdaşlaşma gibi büyük çaplı bir hikayeden ziyade, son 200 yıllık dönüşümümüzü Türkiye'de devletin dönüşümü etrafında kurguluyor. Bu yeni açılım daha sağlam ve birçok çelişkiyi de çözümleyen bir anlatımı mümkün kılıyor. Bunda Heper hoca'nın Türk devletinine dair derin ve geniş bilgisininde küçümsenemez payı var.
Kitabın birinci bölümü kuramsal tartışmalara ayrılmış. Bu bölümdeki kuramsal tartışma özellikle siyaset biliminde ve sosyoloji de güncelliğini çoktan kaybetti. Yine de bölüm takip eden bölümlerin anlaşılmasını kolaylaştıracak kavramsal tartışma için önemli. Heper hoca iki tür devlet modelinden bahsediyor: Araçsal devlet modeli, aşkın devlet modeli. Araçsal devlet modeli siyasa yapımına dahil olmayan, kendi dışında belirlenen siyasaları basitçe uygulayan devlet... Aşkın devlet ise hem kendisi hem de halk için daha kavrayıcı menfaatleri belirleyip onun doğrultusunda siyasa yapımına katılan devlet. Türk devlet geleneği işte bu ikinci devlet modelini doğuruyor.
İkinci bölümde Osmanlı mirası tartışılıyor. Osmanlı modernleşmesi en dar anlamda devletin güçlendirilmesi olarak yorumlanıyor. Bunun bir ürünü olarak Tanzimat sonrasında ortaya çıkan bürokratik gelenek Türkiye'de aşkın devletin nüvesini oluşturuyor.
Üçüncü bölüm Atatürk dönemine ayrılmış. Atatürk'ün kurmak istediği devlet modeli her defasında halkını daha ileri modernleşme aşamasına götürmek isteyen bir devlet... Bu anlamda aşkın bir devlet... Tabi bu devletin ikircikli bir durumu var. Zira halkını daha üst seviyelere götürdükçe kendi varlık sebebini ortadan kaldırmış olacaktı bu devlet... Belki de bu yüzden Atatürk'ün idealindeki devlet onunla birlikte ortadan kalkıyor. Yerine Bürokratik aşkın devlet geliyor. Bu devlet kendini Atatürkçü olarak tanımlıyor aslında... ama Atatürk'ün en önemli idealini de rafa kaldıran bir devlet. Zira bu yeni dönemde Atatürkçülük donduruluyor ve ideoloji haline getirilip halk onunla çeperleniyor. Bu yeni halde halk olduğu halde kalacak ve sürekli gözetlenip güdülecek bir sürü halinde görülüyor. Çok partili sürece geçiş aslında bir şeyi değiştirmiyor. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde yoğunlaşan Demokrat Parti karşıtlığı ve 1960 ihtilali bürokratik aşkıncılığın örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.
1970'lerde hükümet olan çeşitli partilerin istihdam politikaları tam anlamıyla bürokratik aşkın devletinde kuyusunu kazıyor. Bürokratik kadrolara partilerin kendi adamlarını ataması, gelişigüzel ve sık sık kadroların değiştirilmesi ve yükselen sağ-sol çatışmaları karşısında çaresiz kalan bir devlet...
12 Eylül ihtilali bir anlamda bürokratik aşkın devletin tekrar kendini tesisi olarak görülebilir. Bürokratik istikrar arzusu ve siyasete karşı özerklik ve koruma sağlama 12 eylül askeri yönetimini çareler almaya yöneltiyor. Cumhurbaşkanlığı güçlendirilerek önemli atamalar bu kurumda toplanıyor. Böylece halen daha içinde olduğumuz yeni aşkın devlet dönemi kurulmuş oluyor. Bu dönemdeki aşkıncılığı yeni yapan ise, özellikle ekonominin yönetiminde siyasete hareket alanının tanınması... Böylece siyasetle bürokrasi arasında bir iş bölümü yapılmış oluyordu. Dış politika gibi önemli konular yine aşkın devletin alanı olarak kaldı.
Kitap ingilizceden çeviri... Her çeviri de doğal karşılanabilecek hatalar bu kitapta da var. Fakat daha dikkatli ve titiz bir çalışma ile oldukça basit hatalar da düzeltilebilirdi. Özellikle ilk sayfalarda cümle düşüklükleri rahatsız edici derecede fazla... Kelime kullanımında da daha dikkatli olunabilirdi. Kolektif, münferit, absürdlük, rasyonalite gibi kelimeler yerine Türkçe karşılıkları kullanılabilirdi.
Heper Hoca son 200 yıllık değişimimizi Türk devlet geleneği'nin dönüşümünde takip ederek yakın tarihimizi anlamamıza çok önemli bir katkı sağlıyor. Kitabın aslı 1986'da ingilizce olarak yayınlanıyor. Yani yeni aşkın devlet kurulduktan hemen sonra... Ondan sonra da bürokrasi ve siyasetin mücadelesi bitmedi. Günümüze kadar devam etti. İçinde bulunduğumuz dönem siyasetin kendine biçilen rolü genişletmek için çırpındığı bir dönem. Avrupa Birliği maceramız da aslında siyaset-bürokrasi mücadelesinin başka bir alana aktarılmış hali. Heper hocamız keşke bu kitabını 1986'dan sonraki değişimleri, özellikle dini cemaatlerin güçlenmesini, hesaba katarak genişletse... Bu genişletmeyle Heper hocanın şu an yaşadığımız sorunları daha önce tutulmamış olaran ışık tutacağını söyleyebilirim.
Umarım bunu yapmak için zaman bulur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder