Hangi fitne? İslam'ın merkezinde bozgunluk çıkaran, bölücülük yapan mı var? Varsa kimler? Gilles Kepel'e göre söz konusu bozgunluk Müslümanların İslam olmayanlarla nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiği ekseninde dönüyor. Şu an fitneyi çıkaranlar ise İslam olmayanlara şiddeti de içeren bir cihat anlayışı ile yaklaşanlar... Yani en dar çerçevede El-Kaide...
Gilles Kepel El-Kaide'nin ideolojik ve sosyal çevresinden bağımsız ele almıyor. Kitabında bu örgütü her iki açıdan yaklaşarak kavramaya çalışıyor. Buna göre El-Kaide'nin içinde büyüdüğü ideolojik çevre iki düşünce akımının evliliğinden oluşuyor. Bir tarafta Mısır kaynaklı, Seyyid Kutup'un İslam dünyasındaki mevcut idareleri firavun'a, onlara isyan etmeyen halkı da cahiliye dönemi insanlarına benzettiği Müslüman Kardeşler düşüncesi... Diğer tarafta Suudi devleti destekli Vahhabi düşüncesi...
El Kaide'nin içinde büyüdüğü sosyal çevreyi ise söz konusu Müslüman ülkelerde ekonomik, siyasi ve toplumsal güç merkezlerine girememiş veya o merkezlerden uzaklaştırılmış gençler oluşturuyor. Kepel'in tabiriyle cihatçı düşünce bu toplumsal rahatsızlığın ifadesi... Normalde yerel idarelere yönelmiş bu rahatsızlık El-Kaide ile uluslararası boyut kazanıyor ve yakın düşman'ın uzak destekçilerine yöneliyor. Yani Amerika'ya... 11 Eylül Saldırıları bu yönelimin en acı meyvesi...Kepel'e göre İslam'ın kendi iç dinamiklerinden doğan bu fitne Avrupa'daki müslümanlar arasında da yankı buluyor ve onları bir tercih yapmaya zorluyor.
Gilles Kepel bu kitabında en dar çerçevede El-Kaide'nin en geniş çerçevede Cihatçı düşüncenin hikayesini Orta Doğu'nun tarihi içerisine yerleştiriyor. Bu açıdan kitap Ortadoğu'nun son 60 küsür yılının, daha da detaylı olarak son 20 yılının hikayesi olarakta okunabilir. Kepel bunu giriş ve sonuç bölümlerine ek olarak 6 ana bölümde yapmaya çalışıyor. Giriş bölümünde Filistin dosyasının tarihi ele alınmış. Oslo barış sürecine giden süreç ve başarısızlığı ele alınıyor. Bu bölüm biraz zorlamayla da olsa Cihatçı düşüncenin tarihine ilişkilendirilmiş.
İlk bölümde, Amerika'nın dış politikasına yön veren 'yeni-muhafazakarlar' olarak isimlendirilen kişilerin yükselişi anlatılıyor. Bu kişiler Ronald Reagan döneminde önemli başarılar elde etmesine rağmen Bill Clinton'la birlikte siyasette önemsizleştiriliyor. Hatta önemli ideologlarından birisi yeni muhafazakar düşüncenin ölümünü ilan ediyor. George W. Bush'un iktidara gelmesi ve 11 Eylül saldırıları yeni muhafazakarları tekrar Amerika'nın direksiyon koltuğuna oturtuyor.
İkinci bölüm Cihatçı düşüncenin ve El-Kaide'nin bu düşüncenin bir uzantısı olarak gelişimini ele alıyor. Bu bölüm kitabın en önemli bölümü kuşkusuz... Kitaba ismini veren İslam'ın merkezindeki savaşın, veya fitnenin, düşünsel ve sosyal temeli bu bölümde irdeleniyor.
Üçüncü bölüm 11 Eylül saldırıları ertesinde Amerika'nın Afganistan'a saldırısı ve daha sonraki dönemlerde devam eden El-Kaide saldırılarını konu ediyor. El Kaide'nin saldırılarla alakalı yaptığı açıklamalar bu bölümde sık sık alıntılanıyor. Bu alıntılarda bir önceki bölümde doğuşu tartışılan cihatçı düşüncenin izleri sürülüyor.
Dördüncü bölümde 11 Eylül saldırılarının Suudi Arabistan'ı soktuğu zor durum ele alınıyor. Krallığın hem uluslararası hem de yerel arenada karşılaştığı sorunlar cihatçı düşüncenin doğuşu ve büyümesi ile alakalandırılıyor. Kuşkusuz Suudi Arabistan'sız cihatçı düşüncenin güçlenmesi söz konusu olamazdı. Mısır'dan atılan Müslüman Kardeşlere kucak açıp onları barındıran Suudi Arabistan'dı... Elindeki inanılmaz zengin petrol paraları ile Mısır destekli Vahhabi düşüncesini hem yaydı hem de kendi halkını o düşünce ile donalttı. Kepel'e göre Cihatçı düşünce Suudilerin bu güçlü desteği olmadan ne gelişebilirdi ne de bugünki hale gelebilirdi.
Beşinci bölüm Amerika'nın terörle savaşının bir parçası olarak Irak'a saldırısını ele alıyor. Amerikan ve İngiliz hükümetlerinin Irak'a cephe açılması konusundaki gayreti ve takip eden sorunlar... Bölümün başlığının ifade ettiği gibi, böylece Irak'ın pandora kutusu açılıyor. Kürtlerin ve Şiilerin Irak'ın son 80 küsür yıldaki Sünni idare ile ilişkileri, ve Amerikan işgali sonrası takıntıkları tavırlar bu tarihsel açıdan daha anlaşılır hale geliyor.
Altıncı bölüm, İslam'ın merkezindeki savaşın Avrupa'daki yansımasını konu ediyor. Avrupa müslümanları arasındaki ayrışmanın ekseni yine benzer şekilde Cihatçı düşüncenin kabul edilebilirliği...
Fitne kelimesi yoğun bir olumsuzluk içeriyor kuşkusuz... Ne olursa olsun birlik beraberlik ve düzen korunmalı kaygısı bütün olumsuzlukları bu kelimeye yüklemiş sanki. Bu birlik, beraberlik ve düzen eşitsiz ve adaletsiz ilişkiler ağı üzerinde varlığını devam ettiriyor olsa da... Fitneyi çıkaran taraf haklı veya haksız olduğu noktalara bakılmadan daha en başından kelimenin kendisi tarafından mahkum ediliyor. İslami kelime hazinesi akademik uzmanlığından ötürü oldukça geniş olan Kepel ustalıkla fitne kelimesini Cihatçı düşünceyi mahkum etmek için kullanıyor. Öte yandan mahkum edilen sadece şiddet içerikli Batı karşıtı duruş değil yalnız... Fitne tasviri ile üstü örtülen Batı ile İslam dünyasının veya Müslüman olmayan üçüncü dünyanın içinde bulunduğu eşitsiz ilişkinin mahiyeti...
Ayrıca, bu satırların yazarı dahil milyonlarca insan ve müslüman şiddet içeren her türlü tepkiyi defalarca hem sözle hem de davranışla reddetmişken, Kepel'in karşımıza çıkıp tercihinizi yapın demesi kadar rahatsız edici bir şey olamaz. Bu duruşu ile Oryantalizm'ın halen daha hayatta ve aramızda olduğunu bize gösteriyor Kepel.
Kitap bir çeviri... Çok başarılı bir çeviri olduğunu söyleyemeyeceğim. Çok uzun cümlelerde özellikle cümleyi takip zorlaşıyor. O tür cümleler daha küçük parçalara ayrılıp, daha anlamlı hale getirilebilirdi. Türkçe kelime kullanımında çevirmen göze çarpan bir dikkat göstermiyor. Partisanship, scholarship, think-tank, rogue states, misyon gibi kelimeler dikkatsizce aynen kullanılmış.
Ülkemizde özellikle muhafazakar kesimler 11 Eylül'ü bir Amerikan komplosu olarak görmeye devam ediyor. Doğan Kitap'ın yayınladığı Fitne umulur ki çevremizde olan biten ne kadar kötü şey varsa bunu komplo ile açıklamaya çalışanlara örnek olur ve sorunlarımızı analiz etmemize yol açar. Umarız ki Fitne bu anlamda da örnek bir çalışma olur ve bizi kendi üzerimize daha analitik düşünmeye sevk eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder