Modern devlete atfedilen önemli bir özellik de 'ulusal' olmasıdır. Devletin hükümranlık iddia ettiği belirli bir toprak parçası üzerindeki insanları birbirine kenetleyen ortak bir kimlik olarak karşımıza çıkar ulus. Peki bu kimlik nasıl oluşur?
Akademik yazın farklı farklı ulusallaşma deneyimleri olduğuna işaret eder. Bazen etnik kimlik üzerine bina edilir. Bazen din birliği temel oluşturur. Bazen vatandaşlık hakları herhangi bir ulusa temel olur. Ulus kimliği bazen tepeden elitler tarafından halka dayatılır. Bazen ise toplumun içinden çıkıp siyasi elitleri etkiler.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri bu yazına çok önemli tarihsel örnekler sunabilir. Osmanlı modern devlet inşası süreci en başından itibaren bir çok ulusalcı hareketin ortaya çıkışına yolaçmıştır. Takip eden cumhuriyet dönemi de Osmanlı döneminde ortaya çıkmayan Kürt ulusalcı hareketinin doğuşuna şahitlik etmiştir.
Kitabın isminin itiraf ettiği gibi bu ulusalcı hareket günümüze önemli bir sorun olarak intikal etmiştir. Dolayısıyla hem akademik anlamda hem de günümüz Türkiyesi için çok önemli bir konu bu kitaba konuk olmuş.
Ulus kimliğinin ortaya çıkışı kuramsal olarak ilk bölümde tartışılmış olsa bile, bölümün amacı kesinlikle bu değil. İlk iki bölümü Kemal Kirişçi ve Gareth M. Winrow 'Ulus,' 'azınlık,' 'halk,' 'etnisite' gibi kavramları tartışmaya ayırıyor. Bu kavramlar takip eden tarihsel tartışmayı kolaylaştıracağı düşünülerek tartışılmış olmalı.
Her iki bölümde de gayet soyut olan kavramlar Türkiye ve Kürtler örneğinde somutlaştırılmış. Öte yandan bu iki bölümden sonraki tartışma ilk iki bölüm olmadan da anlaşılabilirdi. Kavramsal tartışmalara meraklı olmayan okuyucu ilk iki bölümü gönül rahatlığı ile atlayıp direk esas konunun tartışıldığı bölümlere geçebilir.
Bu bölümlerde kürt sorununun ortaya çıkışı, gelişimi ve uluslararası boyutu tartışılmış. Bu anlatımın önemli bir kısmını Türk devletinin kürt politikası oluşturuyor. Anlaşılan o ki bu politika Atatürk döneminde oluşmuş ve bir daha değişmemiş. 1980 sonrasında değişik partilerin Kürt sorununa bakışları da kitapta ele alınmış. İtiraf etmek gerekirse benimde ilgimi çeken bölümler bu bölümlerdi.
Kirişçi ve Wınrow'a göre kürt sorununun ortaya çıkışının sebebi İttihat ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyetle olgunlaşan etnik temelli Türk ulusu yaratma politikaları... Bu politikalar Lazlar, Çerkesler, Arnavutlar gibi Türk olmayan müslümanları asimile etmeyi başarmışsa da Kürtler söz konusu olunca başarısız olmuşlardır. Başarısızlığın sebebine dair kitapta herhangi bir açıklama gayretine girilmemiş.
Kürtlerin bu politikalara cevabı 1925'ten başlayıp 1938'e kadar dönemde isyan ederek olmuş. 1938'den sonra ise Kürt sorunu gündemden düşüyor. Bunun sebebini de bilmiyoruz. Türk devleti Kürtleri isyana sevk eden politikalardan mı vazgeçti? Kürt sorunu tekrar 1970'lerde ortaya çıkıyor. PKK'nın kurulması ve şiddete başvurması sorunu bir başka boyuta taşıyor.
Kirişçi ve Winrow Kürt sorunun geçirmiş olduğu bu aşamaları olabildiğince sade ve anlaşılır bir üslüpla ortaya koyuyor. Yazarlar betimleme düzeyinde sergiledikleri bu başarıyı analitik düzlemde gösteremiyorlar. Olguların neden olduğuna dair hemen hemen hiçbir çabaya rastlanmıyor.
Mesela Atatürk ve arkadaşlarının etnik temelli ulus yaratma isteklerinin kürt ulusalcılığının sebebi olduğu iddia edilirken, Atatürk ve arkadaşlarının neden bu yolu seçtiklerine dair iddiaları klasik okumaların ötesine geçemiyor. Bu konuda Bernard Lewis'ın hakemliğine başvurmak ise tam anlamıyla bir skandal. Kürtlerin bazıları isyanı seçerken neden bazıları yeni rejimle işbirliğine giriyor?
1938'den sonra kürt sorununun yokolma derecesine gelmesinin ve 1970'lerde tekrar yüzüstüne çıkmasının nedenlerini öğrenemiyoruz. Kitapta resmedilen Kürtler tarihin akışına kendini kaptırmış, kendi dışındaki aktörlerin tercihlerine sadece tepki veren veya veremeyen bir kesim. Olgulara kürtlerin nasıl baktığına ilişkin çok ciddi bir eksiklik var kitapta ve okuyucu bu eksikliği çok kuvvetli hissediyor.
Kitabın Türkçesi oldukça kuru. Okuyucu konuya ilgili değilse özellikle ilk iki bölümü okurken sıkılması cok muhtemel. Tarihsel tartışmalarda üslüp daha akıcı hale geliyor. Bu bölümlerin Türkçesi yine de kuruluktan kurtulamamış. Bu kuruluk muhtemelen metnin aslından kaynaklanıyor. Çevirmenin bu konuda yapabileceği çok bir katkı olamazdı.
Çevirilerde sık rastlanan cümle düşüklüklerine kitabın başında rastlanmasına rağmen daha sonra hemen hemen hiç rastlamadım. İngilizce kelimelere bulunan Türkçe karşılıklarda sırıtan herhangi örnek gözüme çarpmadı. Buna tek bir istisna var. Paranoid kelimesi Türkçeye paranoyak olarak çevrilebilirdi.
Kürt sorunumuz belkide hiç olmaması gereken bir sorundu. Eski Osmanlı unsurlar içerisinde Türk milletini hiçbir savaşta yalnız bırakmamış Kürtlerle 80 yıldır süregelen bu sorun herkesin içini sızlatıyor olmalı. Bu sorunun temel parametrelerini ögrenmek çözüme giden bir yol olması sebebiyle Kirişçi ve Winrow'un kitabı okunmalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder