17 Şubat 2011 Perşembe

Nazife ŞİŞMAN, Küreselleşmenin Pençesi İslam'ın Peçesi, Küre Yayınları, Eylül 2005

Kitap, küreselleşme ile İslam arasındaki ilişkiyi irdelerken başlangıçta bunu başörtüsü, veya güncel tabiriyle ‘türban’ üzerinden tartışıyor. İslami örtünün tarihine inerek günümüze değin uzanan süreci çok farklı boyutlarıyla ele alıyor. Yazar; türbanın sorunsallaşmasını, Batı ile yaşanan hegamonik ilişki serüveninde görürken, bu sorunsalın Batı’nın üstünlüğünün kabul edildiği ve tarihin ‘Batı kaleminden’ yeniden yazılmaya başlandığı yıllardan itibaren ortaya çıktığını açıklıyor. Türban ‘sorununun’ oryantalist söylemin bir parçası ve müslümanların ‘geri kalmışlığının’ göstergesi olarak kurgulandığını iddia ediyor. Günümüzde ise bu söylemin Kemalistler tarafından kullanılarak örtünün, dolayısıyla islamın ilerlemeye, moderniteye engel teşkil ettiği yönündeki görüşleri tartışılıyor. Batının kaleme aldığı tarihte, modern kadın figürünün de Batı tarafından çizildiğini, bu figürün dışında kalan tüm motiflerin ise ‘öteki’leştirilerek ‘modern olmayan, geri kalmış’ sıfatlarıyla damgalandığını söylüyor Nazife Şişman. Bu söylemin, Modern Türk Devleti hakim ideolojisi tarafından da şiar edindiğini dile getiriyor ardından. Yaşanan bazı güncel örnekler ile de bu söylemin gücü ve niteliği zengin bir biçimde açıklanıyor. İnsan hakları, farklı tercihler, özgürlükler kavramlarının yaygınlaştığı bir dönemde, Müslümanların başta örtü olmak üzere çeşitli pratiklerini savunmak için, eskiden olduğu gibi ‘dinin bir gereği’ argumanını kullanmadıklarını; buna karşın seküler söylemi benimsediklerini okuyoruz kitaptan. Artık dindarların da Kemalistlerle aynı dili kullandığını söylüyor yazar. Bu da hakim ideolojinin belirleyiciliğini ve gücünü ortaya koyuyor. Zira yazarın da söylediği gibi; ‘Artık günaha günah deme özgürlüğü yok müslümanların…’

70’li yıllardan itibaren Avrupa’da yaygınlık kazanmaya başlayan feminist hareketlerin Türkiye’deki yansımalarına da geniş yer veriliyor kitapta. Radikal feministler ile İslamcı feministler ayrımına değinilirken, bu iki grubun hangi noktalarda aynı üslubu kullandığı ortaya konuyor. Yazarın, kendini feminist olarak tanımlamaktan şiddetle kaçındığı bu bölümde, feminizmin içi boşaltılmış bir ideoloji olduğu görüşü hakim. Feminist ideolojinin ‘Kadınların tarih boyunca ezilmiş olduğu’ şeklindeki hakim söyleminin, islamcı feminizmde bu ezilmişliğin Kur’an ın tarih boyunca ataerkil bir bakış açısıyla yorumlandığı vurgusunda kendini gösterdiği tespitini yapıyor Nazife Şişman. Kadınların bu ‘geri, ezilmiş’ konumdan kurtulması için de Kuran’ın kadın bakış açısıyla yeniden yorumlanması öneriliyor islamcı feministlerce. Ortadoğu’nun farklı ülkelerinden kadınların yorum ve beyanlarıyla bu öneri kitapta somutlaştırılıyor.

Kitabın takip eden bölümlerinde Avrupa’da homoseksüelliğe kadar uzanan sürecin nasıl işlediğine ve özellikle lezbiyenliğin hangi koşullarda ve niçin ortaya çıktığına değiniliyor. Ultra-feminist bir hareket olarak tanımlanan lezbiyenlik, erkek egemenliğine karşı çıkarak heteroseksüel ilişkilerin kadınları ezmeye yönelik olduğunu iddia ediyor. Buna paralel olarak aile kavramının çöküşüne işaret ediliyor. Buna göre, ataerkil yapının sürekli yeniden üretilmesine yol açan aile, kadını baskı altına alan bir kurum olarak görülüyor.
Önceleri tıbbi sapkınlık, patolojik bir rahatsızlık olarak tanımlanan homoseksüelliğin; ‘Tanrının öldüğü’, her türlü ahlaki değer ve normun ortadan kalktığı post-modern dönemde ‘cinsel tercih’, ‘hayat tarzı’ gibi kavramlarla meşrulaştığı eleştirel bir dille sunuluyor yazar tarafından. Tüm bunların yanı sıra tıpta yaşanan hızlı değişimler, çocuk sahibi olmayı bir anne ve bir baba olmaksızın sağlayan gelişmeler, aile kurumuna atılan bir diğer darbe olarak işleniyor Nazife Şişman’ın kitabında.

Gerek seküler-Kemalist literatüre, gerekse islami jargona şaşırtıcı derecede hakim Nazife Şişman. Türkçesi gerçekten çok iyi. Kimi kavramların, okur tarafından bilindiği ön kabulüyle içinin boş bırakıldığı kitapta, ele alınan tüm konular mantıksal bir uzantıya sahip. Çok uzun ve çetrefilli bir sürecin 145 sayfalık bir kitapta bu şekilde işlenmesi pek kolay değil. Nazife Şişman bunu ustalıkla yapmış. Günümüzde içinden çıkılamayan ve hakim ideolojinin çizdiği sınırlar içinde doğru dürüst tartışılamayan pek çok meseleyi Nazife Şişman’ın akıcı, cesur ve eleştirel kaleminden okumak çok faydalı olacaktır hiç süphesiz. Her iki cinsin de mutlaka okuması gereken bir kitap…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder