Oryantalizm bir çok farklı disiplinde ağır eleştirilerle sarsılmışken, halen daha devletler arası ilişkilerin analizinde bütün ihtişamı ile saltanatını devam ettiriyor. Özellikle Türk dış politikasını ilgilendiren eksen tartışmasını başka türlü yorumlamak mümkün mü? Basitçe iddia şu: İslamcı bir parti geliyor, salt ideolojik, ümmetçilik dürtüsü ile Türkiye’nin eksenini Batı’dan Doğu’ya veya İsrail’den İran ve Arap dünyasına kaydırıyor. Mesele eksenin kayıp kaymadığı değil? Şurası açık: Türkiye 1990’ların Türkiyesi değil. Mesele bu eksenin neden kaydığı?
Aslında şaşılacak birşey yok. Akademik ve entellektüel camiası oryantalismle bu kadar yoğrulmuş başka bir ülke yoktur herhalde. Bütün bir Türk modernleşmesinin Osmanlı-Cumhuriyet elitinin Batı hayranlığına indirgendiği bir ülke burası. Dolayısıyla Türkiye’nin İsrail ve Arap dünyası arasındaki tercihinin de başka türlü açıklanmasını beklemek saflık aslında. Siyasi, diplomatik, iktisadi... başka hiçbir sebebi araştırmaya gerek yok... Sadece hükümettekilerin kimliği, ideolojik yörüngeleri yeterli Türkiye’nin eksenini açıklamaya...
Bir İsrailli’den de başka türlü bir analiz beklemiyordum doğrusu... Fakat beklentimde fazlasıyla yanılmışım. Ofra Bengi, Türkiye İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine kitabında sözünü ettiğimi oryantalizmden çok uzak bir şekilde ele alıyor Türkiye-İsrail ilişkilerini. Kitabın başından sonuna Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri (dolayısıyla Türkiye-Arap dünyası, Türkiye-İran ilişkilerini) Türkiye’nin güvenlik endişeleri ve diplomatik ihtiyaçlarındaki değişimlerle bağlantılandırılıyor.
Böylelikle 1990’larda Türkiye ile İsrail arasında hemen hemen her alana yayılan derin ve yoğun ilişkiler ağı daha bir anlam kazanıyor. Bu ne Türkiye’ye karşı kurgulanmış bir komplo ne de bir dönemin aktörlerinin ideolojik eğilimlerinin neticesi... Söz konusu ilişkiler, Türkiye’nin o konjönktürde varolan güvenlik kaygılarına karşı verebileceği doğal ve iyi hesaplanmış bir tepkisi. Kuzey Irak’ta oluşan otorite boşluğunu kullanarak, Suriye ve İran’ın desteği veya göz yummasıyla güçlenen PKK terör örgütü... İran ve bütün Arap devletleri tarafından çoşku ile karşılanan ve sistemi ideolojik olarak zorlayan Refah Partisi’nin yükselişi... Avrupa ve ABD’nin Türkiye’ye özellikle yüksek teknolojik silahların satışında takip ettiği kısıtlamalar. İsrail-Filistin barış görüşmelerinin sağladığı psikolojik rahatlık.
Böyle bir konjönktür de ilişkileri geliştirmek için İsrail doğal bir aday olarak gözükmüyor mu size de? Ofra Bengio kitabında Türkiye-İsrail ilişkilerindeki bu tarihi gelişmeye Arap’ların tepkisini de tartışıyor. Doğal olarak, İran ve Arap devletleri bunu kendilerine karşı kurulmuş komplocu bir Zionist ittifak olarak yorumluyor. Önemli bir istisnayı buradan not etmekte fayda var: Suudi prensi, Halid bin Sultan al Saud. Umarım Saudı dış politikasını Halid bin Sultan gibi akil adamlar belirliyordur.
Bengio’nun katıldığım önemli bir gözlemi, Türkiye ile İsrail arasındaki bu ittifak Arap devletlerinin de Türkiye’ye karşı politikalarını gözden geçirmeleri ve değiştirmelerine zorluyor... En önemli değişiklik belki de Suriye’de yaşanıyor. 20 yıla yakın bir süre PKK’ya hamilik yapan Suriye Öcalan’ı Şam’dan çıkarıyor ve 1998’de Türkiye ile önemli bir anlaşma imzalıyor. Vizeleri bile kaldırmaya giden yolun taşları böylece döşenmiş oluyor.
Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini Türkiye'nin güvenlik algılamaları ve İsrail'in dış politika öncelikleri bağlamında ele alan bu kitap Türkiye'nin sadece İsrail'le ilişkilerini değil, toptan Ortadoğu politikasını çalışacakların da mutlaka müracaat etmeleri, gözardı etmemeleri gereken bir kaynak. Zevkle okudum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder