17 Şubat 2011 Perşembe

Howard Zinn, Amerika Birleşik Devletleri Halkları Tarihi, Çev.: Sevinç Sayan Özer, Ankara: İmge Kitabevi, 2005

Herhangi bir insan topluluğunun sıfırdan ekonomik, siyasi, ve kültürel açıdan dünyanın en tepeye yolculuğunun hikayesi her zaman heyecan vericidir... Osmanlı'nın yıkılışını okurken kitabın bitmek bilmemesini, yükselişinin ise bir solukta bitivermesini hangimiz tecrübe etmemişizdir. İlber Ortaylı hocamızın kitabına isim verdiği gibi, Osmanlı'nın en uzun yüzyılı 19.yüzyıldı belki de. O yüzden son 500 yıldır sürekli yükselişi ile, Amerika Birleşik Devletleri'nin hikayesi tarihin en heyecan verici hikayelerinden birisidir.

Dünya tarihinin kıyısından merkezine yolculuktur bu hikaye. Tarih öncesi zamandan kalma avcı ve toplayıcı toplulukların mekan tuttuğu bir yerden dünyanın hemen hemen her açıdan en gelişmiş topluluğunun mekan tuttuğu bir yere dönüşümün hikayesidir...

Amerikalılar'da bunun farkındadır. Onlara göre kıtaya ilk yerleşen ataları dünyanın geri kalanı uyurken bitmek bilmeyen bir enerji ve tatmin olmaz bir keşif arzusu ile okyanuslar geçmiştir. Kendi dünyamızı düşündüğümüzde bunda haksız da sayılmazlar. Veya, kurucu ataları (Washington, Jefferson, Madison ve diğerleri) özgürlüğün gerçek savaşçıları ve halkına bu özgürlüğü kağıt üzerine dökmeleri ile bahşeden büyük devlet adamlarıdır.

Dünyanın her yerinden, her ırkından, her dilinden insana kucak açmış, gelen herkesi eşit kabul edip yer açmış, toprak göstermiş, iş-aş vermiş, bir potada eritip tek bir millet haline getirmiş bir yerdir Amerika... Fırsatlar ülkesi... Her amerikalı çocuğun başkan olmayı hayal edebildiği hayallerin zorlandığı ve aşıldığı ve yeni hayallerin kurulduğu ülke... Bazı noktalardan hayran olmamak elde de değildir cidden. Düşünün ki bu ülke daha 1800'lü yılların başında New York şehrine dökülen Hudson nehrinden 400 küsür kilometre batıdaki Erie gölüne kanal açıp gemi ticareti yapabiliyordu.

Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihi aynı zamanda bizim Devlet-i Aliye'mizin yıkılışının hikayesidir. Cumhuriyetimizin tekrar yükselişi de yine o hikaye de gizlidir. Tembelliğimiz, rahata düşkünlüğümüz, çalışmadan terlemeden para kazanma ve zenginleşme arzumuz, araştırmanın zor yolunu tutmayıp komplo kuramlarına bel bağlayışımız, adam kayırmacılığımız, ümitsizliğimiz, birlik ve beraberliğimizi şahsi menfaatlerimize feda etmekliğimiz... Bunların bizi nasıl eski tabirle 'kurun-u vustada' bıraktığını Amerikan tarihini okuyarak anlayabilir, daha net görebiliriz.

Howard Zinn'in Amerika Birleşik Devletleri Halkları Tarihi kitabını bu düşüncelerle elime aldım. Amacım sadece Amerikalıların hikayesini görmek değildi, kendi hikayemizi de görmekti. Kitap 1492 yılı ile yani Kristof Kolomb'un yeni kıtaya ayak bastığı yıl ile başlıyor ve günümüze kadar ki Amerikan tarihini anlatıyor. Fakat bu kitap diğer tarih kitaplarına benzemiyor. Şöyle ki: klasik Amerikan tarihi kitapları destansı bir havada ilk Avrupalıların kıtayı keşfi, yerleşmesi, kaynaklarını keşfetmesi, İngilizlere karşı verilen kahramanca bağımsızlık savaşı, vs.vs. yi anlatır. Howard Zinn'de aynı hikayeyi sunuyor aslında... Yepyeni bir tarihsel kurgu ile karşımıza çıkmıyor. Ama Zinn'i ayıran çok önemli bir özellik var. O aynı hikayenin farklı bir yönüne bakıyor. Genelde unuttuğumuz, gözardı ettiğimiz. Kendi tarihimizi okurken ve yazarken sıklıkla kaçındığımız bir yönüne bakıyor... Kaybedenler yönüne. Winston Churchill'in meşhur sözüdür ya, 'Tarih kazananlar tarafından yazılır.' Peki kaybedenlere ne oldu?

Mesela, Kolomb'un cesareti, keşif arzusunun nazara verilmesi ile Amerikan tarihinin kahramanlarından birine dönüştürülmesine isyan ediyor, ve işlediği insanlık dışı cinayetleri ve suçları gözümüzün önüne seriyor Howard Zinn. Kralına getireceği altınların ve ipeklerin yüzde 10'u, yeni keşfedilen yerlerin valilikleri, ve okyanus denizlerinin amirali ünvanları... Bunlar Kolomb'un hizmetleri karşısında alacakları... Yerlilerin altınlarının gasp edilmesi, altın bulmaları için zorlanmaları, karşı koyduklarında öldürülmeleri, ve daha fazla altın olmadığı anlaşıldığında da köleleştirilip Avrupa'ya gönderilmeleri... Kolomb'la başlayan ve devam eden keşiflerin mahiyeti...

Kitap aslında Amerika'nın yükselişini ve süper güç haline gelmesinin fiyatını kanı ve teriyle ödeyenlerin tarihi.. Kimler yok ki hesabın gittiği... İlk önce Amerika'nın yerlileri... Doğu kıyısından batı kıyısına yüzlerce yıl sürecek kovulmanın, öldürülmenin, topraklarından atılmanın tarihi... Bu süreçte çok ilginç bilgilere de rastlıyoruz. Aslında Amerikan bağımsızlık savaşını yöneten kadronun ne kadar kişisel menfaatlerle İngiltere'den ayrılmak istediğini... Hiç öyle bağımsızlık, eşitlik ve hürriyet yüksek insani değerler için savaştıkları yoktu. Düzelteyim. Vardı, ama eşitlik ve özgürlükten anladıkları sadece kendi eşitlik ve özgürlükleriydi. Hemen hemen hepsinin büyük toprak ağaları oldukları, köle çalıştırdıkları, toprak spekülasyonu yaptıklarını Howard Zinn'den öğreniyoruz. Yani, kıtanın doğu kıyılarından başlayıp dalgalar halinde gelen beyaz adamın yerlileri yurtlarından kovmalarının birinci derecede nasiplenen Amerikan başkanları ve onların etrafındakilerdi... Aslında Amerikan siyasetinde bugünde benzer şeyler olmuyor mu? O zaman toprak spekülasyonu ve köleleştirme... Bugün petrol şirketlerinin menfaatleri... Dick Cheney'in büyük bir petrol şirketinin yöneticisi olması ve başkan yardımcısı olması bize ne kadar garip geliyor oysa...

Amerika'nın yükselişinin fiyatının kesildiği topluluklardan bahsediyorduk... Yerlilerle kalmadı tabi ki... Herhalde yerlilerden daha sonra en büyük fiyat Afrika'dan Amerika'ya zorla getirilen milyonlarca köleye kesildi. Sadece ailelerinden ve topraklarından koparılmakla kalmadılar, yepyeni bir toprakta hakaretin ve aşağılanmanın her türlüsüne reva görüldüler. İtirazları, isyanları kanla bastırıldı. Ve bir beyaz, Abraham Lincoln, onlara yıllarca onların kurtarıcısı olarak öğretildi. Amerikan zencilerinin mücadelesi köleliği resmen bitiren iç savaşın bitmesi ile bitmedi. Sivil haklar mücadelesi 1970'lere kadar sürdü. Sivil Haklar hareketinin kuşkusuz en önemli ismi Martin Luther King suikaste uğradığı tarih 1968'di. Halen daha toplumsal ayrımcılık ve ırkçılığın sürdüğünü gösteren bir çok vaka sıralanabilir. Daha 19.yüzyılın ortaları gibi erken bir tarihte Amerikan kıtasını bir baştan bir başa ören tren ağları kaç tane uzak doğulu, yerli ve zencinin hayatına mal oldu... Beyaz adamın zülmündan kendi ırkdaşları bile nasiplendi. Avrupa'dan da çalıştırılmak üzere gelen İtalyanlar, İrlandalılar ve diğerleri köle olmasalar da, köle gibi çalıştırıldılar... İşçi sınıfının mücadelesi, hem federal devletin hem de eyaletlerin işçi hareketine karşı takındıkları şiddet bütün çıplaklığı ile Zinn'in kitabında göz önüne seriliyor. Ve nihayetinde kadınlar...

Howard Zinn, Amerikan rüyasının fiyatını ödeyen her topluluğu kitabına konuk ediyor ve bir de o heyecan verici tarihin kaybedenler tarafına bakışlarımızı çeviriyor. Bunu yaparken gözlerimizin önüne bambaşka bir tarih seriyor. Kitabı okurken sadece Amerikan tarihi gözünüzün önünden geçmiyor, aynı zamanda kendi tarihinizi sorguluyorsunuz.

Ve bizim tarihimizin fiyatını ödeyenleri merak ediyorsunuz. Alevileri, Kürtleri, işçileri, köyden şehre göç edip köyünün hayali ile yaşayanları, Said Nursileri, Nazım Hikmetleri, İskilipli Atıf Hocaları, Adnan Menderesleri, Deniz Gezmisleri, her askeri darbede hapishaneyi boylayan, işkenceden geçen solcuları, ülkücüleri... Bizim tarihimizin kaybedenleri kimler? Geç kalmış bir vefa borcu olarak Tarihçilerimizden bunu aydınlatmalarını beklemek hakkımız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder