17 Şubat 2011 Perşembe

Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl Tarihi: 1914-1991 Aşırılıklar Çağı, Everest Yayınları, 2006

Bu kitabın tahlili niteliğinde sadece 'diğer bir Hobsbawm klasiği' demek kafi olurdu herhalde... 19. yüzyılı ancak üç cilde sığdırabilen bu deha, 20. yüzyılı bir tek cilde sığdırarak kendini aşıyor. Tarihçilerin Hobsbawm'ı sevmediğini duymuştum. İlk başta garip gelmişti... Ama, hak vermesem de, düşündükçe anlıyorum. Gittikçe daha da az göreceğimiz bir tarihçi o. Belki de büyük dünya tarihi yazıcılarının sonuncusu. Çünkü her bir araştırma alanının gittikçe bölündüğü ve birbiri ile konuşmayı kestiği bir çağda yaşıyoruz. Siyasetten, iktisada, sosyal hayattan, kültürel hayata, sanattan bilime bir çok alandaki değişimleri kitabına konuk eden birisi görmeye alıştığımız ve görmek istediğimiz şablona pek uymuyor doğrusu...

Hobsbawm tarihi dönemlere ayırarak ele alır. Bu anlamda diğer tarihçilerden pek bir farkı yoktur. O döneme damgasını vuran belirli bir özellik etrafında hikayesini kurgular. Değişik alanlarda gerçekleşen olaylar o belirli özelliğin etrafında gözünüzün önüne serilir. Mesela, 19. yüzyılı ele aldığı 3 ciltte söz konusu yüzyılı üç döneme ayırır. İlk cilt sanayi inkilabı ve fransız ihtilalına konu olduğu için kitabı İhtilaller Çağı olarak isimlendirilir. 20. yüzyılı konu alan bu kitabın ismi Aşırılıklar Çağı... Hobsbawm'a göre geçen asrın en önemli özelliği her alanda aşırılıklara şahit olmamız.

20. yüzyıl 1914'te Birinci Dünya Savaşı ile başlıyor. Aşırılıkların ilk örneği. Milyonlarca insanın savaş alanlarında kıyımdan geçtiği, milyonlarca insanın topraklarından sürüldüğü, devletlerin ekonomilerini tamamen savaşa yönlendirdiği bir savaştı bu... İngiltere'den Osmanlı'ya katılan her ülkenin çok acı bir fiyat ödediği bir savaştı bu... Çılgınlık bu savaşla da bitmedi. İkinci Dünya Savaşı'ında taraflar bir kez daha karşı karşıya geldi. Aşırılıklar bu savaşta da hakim oldu. Amerika Birleşik Devleti sırf bu savaş için 519 milyon çift çorap ve 219 milyon pantolon sipariş veriyor. Birinci dünya savaşının en önemli neticesi komünism hayaletinin kapitalist dünyanın merkezinin rüyalarına girmesi oluyor. Takip eden dünya ekonomik buhranı devleti ekonominin içine çekiyor. İkinci dünya savaşının bitişine kadar ki dönem her açıdan insanoğlu için bir yıkımdı... Bu yıkımın büyüklüğüne kitabın ilk bölümünde şahit oluyoruz. Bu bölüme verilen isim de bunu yansıtan bir isim: 'Felaketler Çağı.'

İkinci dünya savaşı bittiğinde geleceğe dair ümitsiz olmayan tek bir isim yok sanki... Fakat tarih bizim için farklı bir dönem hazırlıyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin yeni süper güçler olarak ortaya çıkması soğuk savaşı getiriyor. Görünüşte her an nükleer savaşın eşiğinde olan bir dünya böylece başlıyor. Fakat göründüğü gibi bir dönem değil bir dönem... Avrupa yüzyıllarca süren savaşlar dönemini ikinci dünya savaşının bitişi ile kapatmış oluyor. Dünyanın kıyısında köşesinde kalan bölgeler hariç büyük çaplı çatışmalar olmuyor bu dönemde... Tam tersi özellikle ekonomik anlamda dünya yeni bir iktisadi büyüme rampasına biniyor. Bunun en önemli sebebi daha önce savaş ekonomisi yöneten devletin aynı şeyi daha barışçıl yollara yönlendirmesi... 1973'e kadar sürecek olan bu dönemin ismi de bu parlak döneme yakışır bir isim oluyor: 'Altın Çağ.' Bu döneme bir de sosyal bir devrim damgasını vuruyor. 8,000 yıllık bir iktisadi hayat biçiminin, köylülüğün, sonu hemen hemen geliyor. İşçi sınıfının birlik ve beraberliğini kaybetmesi... Feminist hareketin ortaya çıkışı... Bu aynı sosyal devrimin parçaları... Kültürel devrimde bu altın çağın bir parçası... Aile kurumunun evlilikte yaşanan değişimlerle zayıflıyor olması.. Kapitalist ekonominin tüketimi tabana yayması neticesinde ortaya çıkan yepyeni bir gençlik... Üçüncü dünyanın ortaya çıkışı da bu dönemin ürünü... Batı'dan bağımsızlığını kazanan bu yepyeni dünyanın bu döneme çok büyük hayallerle başlıyor. Yüzyılın son bolümü bu hayallerin büyük oranda yıkılışının hikayesi... Gecikmiş üçüncü dünya devrimleri bu hayal kırıklığının neticesi... 1973 petrol krizi ile başlayan bu dönemde Batı'nın Altın çağı da bitiyor. Altın çağ'ın dönüştürdüğü toplumda İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan birliği de devam ettirmek imkansız hale geliyor. Bu toplumsal birlik Batı'da solu hükümete getirmişti. Thatcher ve Reagan'ın gelişi Altın çağ'ın da noktasını koyuyor. Sovyetler Birliği'nin yıkılışı ve komünism'in bir alternatif olarak ortadan kalkması ile 20. yüzyıl da sona eriyor.

Hobsbawm'ın Aşırılıklar Çağı'nı bu kısa tahlilde hakkını vererek yorumlayabilmem imkansız. Kitabın kendisi zaten koskoca bir 80 yıla yaklaşan tarihini özeti niteliğinde... Bu kitapta tarih gözünüzün önünde koca bir nehir gibi akıyor. Bazen sakin, bazen derin, bazen hırçın... Bazen geleceğimiz hakkında ümitsizliğe kapılıyorsunuz... Bazen parlayan gözlerle bakıyorsunuz geleceğe... Ve tarihin insanoğlu için daha ne acıları ve daha ne sevinçleri hazırladığını merak etmeden edemiyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder