Kim kimi kandırıyor? Kitabın kapağındaki mizansen ve çok çarpıcı başlık Türkiye'de dehşet boyutunda bir kandırmacanın var olduğunu hissettiriyor. Kitabı okumaya başlarken okuyucunun kafasında 'şimdiye kadar hangi konularda, hangi araçlarla ve niçin kandırılmışız' soruları geliyor. Rejim hakkında mı kandırıldık? Yoksa tarihimiz hakkında mı? Din mi, tanrı mı? Doğru bildiğimiz değerler mi? Peki bu kandırmayı kim ne için yapmış? Bununla neyi hedeflemiş? Bunu gerçekleştirirken devletin okul sistemini mi kullanmış, yoksa görsel ve işitsel yayın araçlarını mı? Büyük bir heyecanla bu ve benzeri sorularla kitabı okumaya başladım. Heyecanımda da haklıydım. Zira bu sorulara cevapla çok önemli varoluşsal sorunlarıma çözüm olacaktı. Gerçek biz kimiz? Neden bu haldeyiz? Hakikatın ne olduğuna ilişkin karşı konulamaz insan dürtüsü bu kitapla harekete geçirilmiş.
Modern devlet vatandaşlarının kimliği ve ortak tarihleri konusunda değişik ideolojik aygıtlarıyla büyük bir kandırmacanın aktörü olagelmiştir. Bu hemen hemen bütün devletler için geçerlidir. Örneğin Türk devleti de Anadolu-Türk kimliğinin oluşmasında Sümerlerin veya Hititlerin Türklerin ataları olduğu tezini kullanmıştır. Bu doğrultuda okullarda okutulan resmi tarih tezleri çoğunlukla yalandır. Soner Yalçın'ın kitabı acaba bu tarihsel kurgunun çözümlemesini yapıp bize nasıl kandırıldığımızı mı gösterecekti? Tüm bu düşünceler sizi de heyecanlandırmaz mıydı?
Ama bu heyecan fazla uzun sürmedi. Soner Yalçın suya sabuna dokunmayan, komşunun tavuğuna kış demeyen konuları bu kitaba taşımış ve gerçekleri göstermiş. Abdullah Gül'ün anne tarafı 600 yıllık geçmişe sahipken baba tarafının Birinci Cihan harbi öncesi bilinmiyor. Ne kadar ilginç! 1970'lerin sonunda Milli görüşçü akıncı gençlerin silahlı kamplarda eğitim aldığını ve daha sonra bir kısmının tutuklandığını Soner Yalçın'dan öğreniyoruz. Peki o gençlere ne oldu? Bir kısmı işadamı oldu, bir kısmı öğretmen.. Böylece Soner Yalçın büyük bir yalanın gerçeğini bizlere gösteriyor Eski mücahitlerin tamamı müteahhit olmamış yani.. Örnekler çoğaltılabilir. Herbir örnekte kimin, nasıl ve niçin bizi kandırdığını öğrenemiyoruz. Bundan dolayı kitabın herhangi bir anafikri yok. Soner Yalçın'ın kitapla hedeflediği, bize vermeye çalıştığı fikir nedir? Sonunda tarihimizle, kimliğimizle, inançlarımızla alakalı neyi değiştirmemiz gerekiyor? Padişahların bazılarının içki içmesi neyi gösterir? Bizim göremediğimiz daha derin bir yapı bozumu mu söz konusu burada...
Bu kitap Soner Yalçın'ın en önemli özelliğini bir kere daha gözler önüne seriyor. Hiç kimsenin bilmediği, bilmek için gayret göstermeyeceği, nereden öğrenebileceğini dahi kestiremeyeceği konuları Soner Yalçın konuya vakıf bir uzman edasıyla anlatabilir. Efendi-1 ve Efendi-2'de olduğu gibi Soner Yalçın bu konuda sizi çok etkileyecek. Yayınladığı her kitap Soner Yalçın'ın kendi araştırmacı kimliğine daha çok darbe vuracak gibi gözüküyor. Birilerinin ona bilgi servisi yaptığı iddiası gitgide daha inanılır hale geliyor. Şunu belirtelim ki, Soner Yalçın bu iddiaya fena halde bozuluyor. Fehmi Koru'ya kitapta verdiği cevap bütün bu bilgileri kendi gayretiyle elde ettiği, asistan dahi kullanmadığı şeklinde... Bize yazara inanmaktan başka bir seçenek kalmıyor.
Soner Yalçın'in kitap yazımında artık farklı bir üslübu takip etmesini, entellektüel hayatımızın derinliği açısından gerekli görüyoruz. Herhangi bir konuda birbirine mantıksal bir bağ ile bağlanmadan 'Bunu da biliyor musunuz?,' 'Bir de şu var,' havasındaki üslübu en hafifinden bilgi dedikoduculuğu. Sanırız Türkiye'de herkes Soner Yalçın'ın herkesten daha çok bildiğini artık kanıksamıştır. Kendine hararetle konuyla alakasız ekstra bilgileri dipnotlara havalae etmesini tavsiye ediyorum. Bu hiç olmazsa herhangi bir bölümde konuyu takip etmeyi kolaylaştıracaktır.
Büyük bir heyecanla çıktığım bu yolculuk, büyük bir kafa karışıklığı ve aklımda kocaman bir 'ne alaka' sorusuyla son buldu....
Kitabı okurken sanırsınız ki yazar nüfus müdürü. Birkaç hareket ile herkesin soy ağacına ulaşabiliyor. Yazıda konuyla pek alakası olmayan bir kişinin dahi ismi geçsin hemen onun soy ağacını çıkarıp halası böyle amcası şöyle vs. Ve sonunda o kişinin akrabalarından biri mutlaka şeyh çıkıyor, cami imamı çıkıyor falan. Buradan hareketle bu adam ve soyu hareketleri ile laikliğe aykırı şeyler yapıyor veya yapmaya meyilli görüşünü çıkartabiliyor. Veya şu okuldan mezun olunca sabetaycı bu okuldan mezun olunca cemaatçi damgasını vuruyor hemen. Bir araştırmacı bu şekilde mi olmalıdır? Veya bir araştırmacı yazar önyargısız yazı yazması gerekmez mi? Taraf tutulabilir ve bu şekilde yazılabilir ama inceleme-araştırma türü kitaplarda bu konuda hassasiyet gerekir.
YanıtlaSilAyrıca kitabın içerisinde yok yok! AK Partili milletvekili eşlerinin türbanından, okul yıllarından, Nakşibendi tarikatından, İran’dan girip Türk Che Guevara’larından çıkmış. Çok samimi bir şekilde söyleyebilirim ki elde tutulur somut bir şey yok. Sade ve sadece şüphelerden yola çıkarak kendi tahminlerince “karşı mahalleyi” kirletmek adına yazılmış şeyler… Zaten her zaman yapılan şeyler de bu değil mi? Mesela Bülent Ecevit’in anneannesinin teyzesi Şeyh Ziyaüddin Efendi denilen bir adamla evlenmişte o adam da Gümüşhanevi Dergâhı’nın kurucusu Ahmet Ziyaüddin’in uzaktan akrabasıymış. Gümüşhanevi Dergâhı Nakşibendi tarikatının bir kolu. Buradan yola çıkarak Ecevit bir Nakşibendi tarikatı mensubu oluyor! Komik… Sen kimi kandırmaya çalışıyorsun Soner Efendi! İnanın bu kitaptaki her olay bu şekilde cıcığının cıcığı çıkarılıp bir yerden tutturup damga yapıştırılıyor. Onun yaptığı gibi hemen bir şey söyleyeyim; "Soner Yalçın’ın dedesi Beşiktaş Mevlevi Tekkesi’nden Zeynel Abidin adında birinin kızıyla evlenmişti. O zaman Soner Yalçın Mevlevi tarikatına mensup!"
Üslubundan olsa gerek sık sık “Neyse bunu geçelim!” lafını kullanıyor Soner Yalçın. En önemli noktalarda tam yaptığı onca araştırma ve tahmini fikirlerden sonra sıkıştığında veya cümlenin sonu gelmediğinde “Neyse bunu geçelim!” diyor ve devam ediyor...
Velhasıl kelam zaman kaybı bir kitaptı benim için sonra da başka kitaplarını okumadım..